12 Bin Yıllık Ağıt; Hasankeyf – Vedat Örüç

“İnşa edilmemişti henüz Sümer, Asur şehir siteleri. Babilliler, Urartulular medeniyete
erişmemişti…
Vahiy edilmemişti henüz İbrahim’e, Kudüs hicreti. Dağ keçisi kavmine henüz adalet
dağıtılmamıştı, Zerdüşt tarafından…
Yunus doğmamıştı, Musa’ya müjdelenmemişti peygamberlik ve İsa çarmıhta kutsallı yete
ermemişti henüz…
Muhammet, cahiliye kavmine henüz alim doğmamışken vardı Hasankeyf.
Kral Dakyanus’tan kaçan yedi genç ve bir köpek… Ashab-ı kehf’e 309 yıl barınak oldu.
Avesta, onun serin gölgesinde yazıldı. – o ilham olmasaydı nasıl edebilirdi Zerdüşt onca güzel
sözü?-
Müjdelemişti Tanrı, kutsal kitabında ona yakın olan bana yakın olur diye.
İbrahim doğduğunda, adını o koymuştu.
Makedonya Kralı Büyük İskender’e o yol gösterdi. Selahaddin Eyyübi’ye Kudüs’ün yolunu o
açtı. Selçuklu Sultanı Alladdin Keykubat’a ata binmeyi o öğreti. Kerimxan zen’di ta
Afganistan’lara o sürdü.
Ahmed-i Xani, Fekih-i Teyran onun haşmetinde yazdı şiirlerini.
Onun suyundan içmeseydi hiç o kadar güzel olur muydu Adiabane Kraliçesi Helâna?
Daha eski olan tek şey Hasankeyf-i beslemek ve doyurmak için yaratılan Dicle Nehri’nin şiir
gibi akan sularıdır.”

 

1950’li yıllarda konuşulmaya başlanan, 1954’te proje haline getirilen, 1982’de Güneydoğu
Anadolu Projesi (GAP) kapsamında karar altına alınan Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali
(HES) ile birlikte Hasankeyf’in durumu tartışma konusu olmaya devam ediliyor. Barajın inşa
sürecinin ne zaman biteceği ve suların ne zaman tutulmaya başlayacağına halen tam
anlamıyla bir açıklık getirilmiş değil.

Devlet Su İşleri (DSİ) 16. Bölge Müdürü Ali Naci Kösalı, 20 Şubat 2018 tarihinde Anadolu
Ajansı muhabiri Selman Tür’e yapmış olduğu açıklamada, 7 Şubat 2018 tarihinde yapımı
tamamlanan Ilısu Barajın’da, Haziran 2019 tarihinden itibaren su tutulmaya başlanacağını
söyledi.

Daha sonra bu tarihin tam olarak 10 Haziran olacağı açıklandı. Ancak, Cumhuriyet
Gazetesinden Mehmet Kızmaz’ın 14 Haziran tarihli haberinde ise DSİ yetkilileri su tutma
işleminin 1-2 ay ertelendiği bilgisi yer alıyor.

Barajın inşa süreci boyunca projeye olumlu bakanların yanı sıra olumsuz bakanlar oldu.
Olumlu yaklaşanlar Ilısu Barajı’nın “Güneydoğu Anadolu’nun makus talihini değiştirecek”
görüşündeler. Ancak barajda su tutulmaya başlanacağının açıklanmasından sonra, 8 Haziran
günü, Yaşatma Girişimi ve Mezopotamya Ekoloji Hareketi başta olmak üzere pek çok yaşam
savunucusu hem Türkiye’de hem de Dünya’nın bazı bölgelerinde eylem düzenledi. Bu
eylemlerde yapılan açıklamalarda Ilısu Projesi’nin “Başta Hasankeyf olmak üzere Yukarı
Mezopotamya bölgesinin önemli bir kültürel miras alanını sular altında bırakacağı gibi, 80
bin kadar insanı yoksulluğa sürükleyecek ve halen çok önemli bir biyo-çeşitliliğe sahip Dicle
Vadisi’nin yok olmasını beraberinde getirecektir” dendi.

Ilısu Barajı’nda ne zaman su tutmaya başlanacağı ve Hasankeyf’in ne zaman su altında
kalacağı sorusunun şimdilik bir cevabı bilinmiyor. Ancak bu projenin inşa sürecinde
yaşananlara ve 12 bin yılık bir tarihi mirasın neden yok edilmesine göz yumulduğuna açıklık
getirmek önem teşkil ediyor.

Peki 12 bin yıllık bir tarihe sahip olan Hasankeyf yerleşim yerini sular altında bıracak
olan bu sürece nasıl gelindi? Bölge tarihi ve kültürel değerleriyle yok edilme tehlikesi ile
karşı karşıyayken gerçekten bölgenin kalkınması için mi bu proje? Yoksa rant
yaratılarak bölge tarihi aç gözlü sermayeye peş keş mi çekiliyor?

1950’li yıllarda konuşulmaya başlanan, 1954’te proje haline getirilen, 1982’de Güneydoğu
Anadolu Projesi (GAP) kapsamında karar altına alınan Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali
(HES) 1997’de yatırım programına alındı. Baraj ve hidroelektrik santralinin temel atma töreni
5 Ağustos 2006 tarihinde o zaman Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
tarafından gerçekleştirildi. Bu projeye karşı yerelde ve finansal destek sunan şirketlerin yer
aldığı Avrupa ülkelerinde protestolar gelişti. Bunun sonucunda 2002 yılında proje
durduruldu. 2005’de Ilısu projesi tekrar gündeme girdi. 7 Şubat 2018 tarihinde de barajın
açılışı gerçekleştirildi.

“50 yıllık bir baraj projesi için 12 bin yıllık tarih yok edilecek” diyerek Ilısu Baraj Projesi’ne
ve Hasankeyf’in sular altında kalacak olmasına karşı çıkan yaşam alanlarının aksine hükümet
ve devlet yetkilileri projenin önemine dair açıklamalar yapıyor.
Devlet Su İşleri (DSİ) 16. Bölge Müdürü Ali Naci Kösalı’nın Anadolu Ajansı’na verdiği
röportaja dönelim. Şöyle demiş Kösalı:

“Başta Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak olmak üzere Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nin tamamının kalkınmasına katkı sağlayacak olan Ilısu Barajı ile 10,4 milyar
metreküp su depolanacağını dile getiren Kösalı, barajın kendi tipinde gövde dolgusu
bakımından dünyanın en büyüğü olduğunu vurguladı.

Kösalı, gövde dolgusu 24 milyon metreküp olan barajın, bu özelliğiyle Atatürk Barajı’ndan
sonra geldiğini ifade ederek, “Ilısu Barajı elektrik üretimi bakımından Atatürk, Karakaya ve
Keban barajlarından sonra ülkemizin en büyük dördüncü barajı olacak. Ilısu Barajı milli
ekonomiye yılda 1,5 milyar lira katkı sağlayacak.”

Peki milli gelire 1,5 milyar lira katkı olacak bölgenin işçisi, yoksul topraksız köylüsü
açısından değişen bir şey olacak mı? Ha Adana’da pamuk tarlasında çalışmış ha kendi
köyünde çiftci fark etmiyor. İkisinde de karın tokluğu bile denilmeyecek bir ücret, uzun, ağır
çalışma koşulları ve sosyal hakların kırıntısının bile olmadığı ücretli köleliktir payına düşen.
İşçinin, topraksız köylünün payına düşen “nimet” budur(!) Fakat Türkiye ve uluslararası
burjuvazi için olsun, bölgenin toprak ve tarım burjuvaları için olsun, Ilısu Barajı gerçekten
büyük bir nimet! Yapay sulama ile birlikte sömürü ve karını birkaç kat artıran toprak
sahipleri için proje bulunmaz bir nimettir! Ucuz hammadde ve iş gücünün bulunduğu yere
fabrika kuran ya da fabrikasını oraya taşıyan burjuvazi için baraj bir nimet! Toprakta erken
tuzlanmaymış, iklim değişikliğiymiş, bitki örtüsünde yaşanan olumsuz değişmeymiş…
Bunları görmek isteyen yok.

GAP’ta yapay sulamaya geçildiği alanlarda toprağın enerjisi erken alınıyor, tabir uygunsa
toprak erken yorularak verimden düşüyor. Çünkü toprak nadasa (dinlenmeye) bırakılmadan
daha fazla kazanmak için her yıl üst üste ekiliyor. Üstelik tahıl ürünleri gibi her yıl aynı
ürünler ekiliyor. Üstelik toprağın dinlendirilmemesi toprakta erken yorgunluğun yanı sıra
tuzlanma gibi ciddi bir tehlikeyi de erken güncelleştirdi.

TEMA Vakfı’nın hazırladığı “Mezopotamya’nın Büyük Düşü GAP” belgeselinde bölgedeki
en çarpıcı gelişmeyi “tuzlanma tehdidi” olarak gösteriyor. Ve “130 bin hektarlık Harran
Ovası’nın 30 bin hektarı vahşi sulama nedeniyle bir daha geri kazanılamayacak derecede
tuzlandı ve çoraklaştı.” deniliyor. Bu da Ilısu Barajı ile bölge arazilerinin aynı kaderi
paylaşacağını kaçınılmaz bir gerçek olduğunu gösteriyor. Bunlar, tecrübelerden yola çıkılarak
sadece ön görülen tehditler. Barajın faaliyete geçmesi durumunda sadece ekolojik alanda
değil aynı zamanda bölge kültürü ve tarihi de büyük tehlikeyi kaçınılmaz yaşayacaktır.

Gerçekler bariz ortada yoksa bölge kalkınması “hikaye” asıl amaç kültürel asimilasyon ve
tarihi yok ediştir. Asıl amaç Türkiye ve uluslararası burjuvaya rant yaratmak. örneğin
Hasankeyf ile ilgili olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı Tanıtma Genel Müdürlüğü’nün
internet sitesinde şu bilgiler yer alıyor: “Diclenin kıyısında, zamanında medreseler, rasathane,
darüşşifa ve diğer eğitim kurumlarıyla bölgenin ilim ve kültür merkezi olan Hasankeyf,
ulaşım yolları ve ticaret merkezlerinin yer değiştirmesiyle günümüzde önemini yitirmiştir.

İlçe, sahip olduğu zengin tarihsel yapılar nedeniyle 1981 yılında bütünüyle sit alanı ilan
edilerek koruma altına alınmıştır. GAP projesi kapsamında bulunan Ilısu Barajı nedeniyle bu
tarihsel yapılar bütünüyle sular altında kalacaktır. Bu konuda çalışmalar Kültür Bakanlığı ve
DSİ Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir.”

Kültür Bakanlığı’nın ve DSİ Genel Müdürlüğü’nün bahsettiği bu çalışmalar kapsamında
şimdiye kadar Zeynel Bey Türbesi, Artuklu Hamamı, Süleyman Han Camisi minaresi,
Hasankeyf Kalesi orta kapısı, İmam Abdullah Türbesi ve Zaviyesi, Baldaken Türbeleri ile ErRızık, Kızlar ve Koç camileri, yeni Hasankeyf’teki Kültürel Park Alanı’na taşındı.

5 türbe ile 8 köy mezarlığının da yerlerinin değiştirilmesi bekleniyor.

Aynı zamanda Hasankeyf ilçesinin Suçeken ve Kılıç, Siirt’in Kumçay, Çağlarca, Yazlıca,
Çattepe, Eğlence ve Kaşüstü köylerine ait mezarlar, yeni yerleşim yerinde aynı isimle
oluşturulan köylerin bulunduğu alana naklediliyor.

Şimdiye kadar eserlerin taşınma işlemlerinin yüzde 95’nin tamamlandığı belirtiliyor.

Ancak yaklaşık 700 Hasankeyfli ailenin taşınma süreci halen başlamış değil.

Bu talan ve yok etme politikalarını tarih boyunca deneyimleydik mevcut Türkiye rejimi bölge
halkının çıkarını gözetmekten ziyade, esasen bölgenin Ankara ile entegrasyonunu
derinleştirerek Kürt halkının asimilasyonunu hızlandıracak bir entegre proje olarak görüp
geliştirilmesini hedefliyor. Şoven rejim GAP kapsamında Ilısu Barajı ile “ekonomik, sosyal ,
kültürel entegrasyon derinleşecek iş, aş imkanları büyüyecek, böylece Kürt halkının ulusal
talepleri zayıflayacak” bir proje olarak bakıyor. Hatta çok değil birkaç yıl önce kimi ırkçı
köşe yazarları kimi sosyologlar ısrarla “GAP’ın tamamlanmasını hızlandırın, bölgede aş iş
imkanları yaratılsın orta sınıflar güçlendirilsin o zaman insanlar bu taleplerinden
vazgeçecektir” şeklindeki teorileri yeniden güncelleştirdiler.

Uygarlığın beşiği Kuzey Mezopotamya’da yapay sulamayla iklim değişiklikleri başta olmak
üzere ağır ve geri dönüşsüz sonuçlara yol açacağını, projenin bölge işçi, emekçi halkına yarar
getirmeyeceğini bölgenin toprak ve tarım burjuvaları ile uluslararası tarım tekellerinin
zenginliklerine zenginlik katacağı vb. gerekçesiyle, kültürel soykırıma, tarihi yok edilişe karşı
durulmalıdır itirazlar daha yüksek sesle dile getirilmelidir.

Alman eski Başkanı Adenur “Medeniyetimiz her gün insan sağlığına zarar veren bir tarzda
gelişiyor. Ama ne yazık ki buna mecburuz” diyordu. Modern medeniyet özellikle de onun
temel bir disiplini olarak da mühendislikle insanlığın elde ettiği güçle sadece kendisine
(insana) değil aynı zamanda insanın doğal bir parçasını oluşturduğu doğaya da büyük bir
zarar veriyor. Bura da şu vurguyla yazıyı bitirelim: Modern kapitalist sanayi uygarlığı daha
fazla kar hırsıyla doğa ile insanı yok oluşa sürüklüyor. Ilısu Barajı bunun küçük ama çarpıcı
bir örneğini oluşturuyor. 50-60 yıl ömrü olan barajlar ve daha kısa süreli ömrü olduğu
görülen yapay sulama ile tarihin beşiği olan Mezopotamya yok oluşa sürükleniyor. Bölge
tarihi ve kültürel değerleriyle yok edilmede bir an olsun tereddüt etmeyecek olan aç gözlü
sermayeye peşkeş çekiliyor. Kim bunu yapıyor? Şoven rejim ve gözü doymak bilmeyen
sermaye el ele birlikte yapıyor.

 

Tam 12 bin yıl depremlere dayandı. Sellere, savaşlara, hatta sayısız istilaya… Ve şimdi
kurban ediliyor 3 kuruşluk ranta