İki parti kavgasının ötesinde İstanbul Seçim Değerlendirmesi: Atlara karşı Faytonlar – İlker İnmez

Bu yazıyı okumak çoğu kişinin hoşuna gitmeyecek, ancak bunlar gerçek. Hatta bu gerçekler, özellikle iki parti arasında taraf olma kaygısına düşmüş ve onların dışında başka bir gerçeklik yokmuş gibi yaşamaya odaklanan insanları rahatsız edecek. Ancak bunları bilmemek kandırıldığını öğrenmekten daha rahatsız edici olduğundan bu yazıyı okuyacaklar. Gözlerinin gerçek dünyadan uzaklaştırıldığını fark eden insanların duyduğu öfke, adil bir dünya kurmak için önemli olduğundan bu rahatsızlığa sarılmanızı isteyeceğim. Çünkü faytonlarda kırbaçlanmak sadece atları değil, insanları da ilgilendiriyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerinin birinci ayı dolmuşken yapılan bu erken değerlendirme, seçimden bu yana rahatlayan siyaset arenasında neden yeni bir şey olmadığını görmemizi sağlayacak. Fazla iddialı gibi gözükse de tek başına bu örnek, demokrasi açısından iki partili bir sistemin neden tek partili sistemden “daha iyi” olduğu illüzyonuna da gözlerimizi açacak. Dahası bu örnek, doğayı ve hayvanları merkezine almayan siyasetlerin, neden yok olan dünyamızın geleceğine çözüm üretmekten uzak ve anlamsız olduklarını gösterecek.

Yıllardır adalarda devam eden atlı fayton sömürüsü, hayvan özgürlüğü eylemleri sayesinde kısa bir süre de olsa gündeme geliyor. Yirmi yıllık iktidar partisinin demokratik taleplere çoktan sırtını dönmüş olmasından sebep, “Faytonlar kaldırılsın”, “Atlara özgürlük” çağrılarının karşılık bulacağına dair kamuoyunun fazla bir beklentisi yoktu. Ekonomik kriz etkisiyle iyice hissedilir olan partizan kamu harcamalarına yönelik seçmen tepkisi, CHP’den İmamoğlu’nun iki kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesiyle sonuçlandı. İBB Başkanlığının CHP’ye geçmesiyle “her şeyin çok güzel olacağına” dair yeni umutlar yeşerdi. Bu yeni umutlar, verimsiz kamu harcamalarının biteceğine yönelik olduğu kadar, AKP’nin inşaat-rant sarmalında yok ettiği kamusal müştereklerin korunacağına dair inançları da içeriyor. Özellikle CHP’nin söylemlerinde yaptığı ekolojik açılımlar bunlara temel oluşturdu.

Her zaman olduğu gibi bu seçimlerin öncesinde de adaylar çeşitli sözler verdi. Fayton taşımacılığının kaldırılması bunlardan biriydi. Hayvanların ticari amaçlarla kullanılmasına karşı olduklarını belirterek atlı faytonların kaldırılacağını 2019 Ocak ayında müjdeleyen AKP’li Erdoğan ve Yıldırım, iki ay sonra bu karardan geri adım attı. İmamoğlu ise seçim öncesi verdiği faytonların kaldırılacağı müjdesini, seçimden sonra TBMM Hayvan Hakları Komisyonu’na havale etti. Kuşadası, Antalya ve İzmir Belediyelerinde atlı faytonların hızla kaldırılabilmesine rağmen İstanbul’daki fayton zulmüne dair bu gelişme oldukça kafa karıştırıcı oldu. Bu süreçte açıklama yapması beklenen Adalar Belediye Başkanı Erdem Gül atların yaşam hakkına dair tek kelime etmezken, Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da seçim öncesi verdiği sözleri başından atıp kararı Komisyon’un inisiyatifine bırakması, parti içi bir anlaşmazlık mı yoksa uzlaşma mı olduğu sorularını gündeme getirdi. Tabii bu sorular, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Doğa Haklarından Sorumlu Gülizar Biçer Karaca’nın “Partiler uzlaştı(!), fayton sembolik olarak devam edecek” şeklindeki “müjdesi” ile önemini kaybetti. Daha önce iklim krizi ile afetler arasındaki bağlantıyı kurabilen Biçer, sermaye merkezli bir ekonomi ile ekolojik yıkım ve hayvanların yaşam hakkı arasındaki bağlantıyı kuramamıştı. Bu süreçte, sistemi değiştireceğini iddia eden sol gruplar ise güneşin altında atlar kırbaçlanırken hayvanların artık değer üretip üretmediğini tartışarak faytonların kaldırılması konusuna uzak durdular.

Hayvan özgürlüğü aktivistleri olarak, 12 Temmuz’da İBB binası önünde İmamoğlu’na, verdiği sözleri hatırlattığımız basın açıklamasının ardından AKP’nin fayton “mafyacılığını”, CHP’nin ise “nostaljik amaçlı fayton” taşımacılığını öne çıkaran açıklamaları, Komisyon kararından farklı bir şey söylemiyordu. İki partinin de toplumsal muhalefete hızlı biçimde cevap vermesi heyecan verici olmakla beraber, atların köleliğinin görmezden gelinmesi bu hızı sorgulamamıza yol açıyor.

Fayton zulmünün kaldırılmadan, sayılarının azaltılarak devam etmesi konusunda uzlaşan AKP ve CHP, kuşkusuz bunu maddi bir çıkar söz konusu olduğu için yapıyor. Atların köleliğinin Adalar’ın turizm gelirinden daha az önemli olduğu anlaşılıyor. Elektrikli faytonların da kullanılacağına dair İBB’nin yaptığı açıklamada ek olarak “belirli sayıda iyi bakılacak ve daha güçlü atlar da Adalarımızda olacak” deniliyor. Yani sayıları azaltılacak ve estetik kaygılarla görselliği şova dönüşecek atlı faytonlar, buna mukabil daha lüks tüketim araçları olacaklar. Böylece atlar üzerinden sağlanan gelirin de eskisine göre daha fazla artma imkanı olacak.

Buraya kadar okuyup “ama elimizde bunlar var, mutlu olmaya yetmez mi” şarkısını söyleyenler için benim iki sorum olacak: Siyaseten anlaşamayan CHP ile AKP, atların sömürülmesi konusunda nasıl uzlaştı? Doğanın sömürülmesi konusunda hassasiyet taşıyan CHP, neden hayvanları doğanın bir parçası olarak görmüyor?

Öncelikle atların “çalışma şartlarının” düzeltilmesine değil, zincirlerden uzak şekilde doğal yaşama haklarına ihtiyaçları var. Bir kölenin altın bir kafese değil, özgürlüğe ihtiyacı vardır. İki partiye de söylenmesi gerek şey; atları “mafyanın” mı yoksa “şirketlerin” mi çalıştırdığının bu noktada önemli olmadığıdır. Kölesi oldukları sermayenin legal veya illegal yapısının bu açıdan göz boyamaktan başka bir şey ifade etmediğidir. Acilen hayvanların özgür yaşama koşullarına kavuşabilmeleri için gerekli doğal yaşam alanlarının kurulmasının, devletin bir görevi olduğunu hatırlatmamız gerekmektedir. Çünkü hayvan kullanımı sonlanmadığı takdirde, sermayenin doğayı sömürmesinin en temel ayağı devam edecektir. Türlerin yok oluşu, ormansızlaşma, iklim ve gıda krizi gezegenin geleceğini tayin edecek; türcülük kültürü, zayıf olanı sömürme ahlakını besleyecektir. Hepsinin ötesinde hayvanlara yaşatılanların sonlandırılması toplumsal adalet arayışımızın bir gereğidir.

Bugün atların kırbaçlanması çoğu insana çıkar sağlamadığı için, gözüken vahşet yine çoğumuzu utandırıyor. Kölelerin üzerinden elde edilen geliri “sevimlileştirme” çabasının korkunçluğu böylelikle açığa çıkıyor. Ancak bütün hayvanlara yapılan bu kırbaçlama, eziyet, ölüm ve sömürünün de insan türü için bir çıkar yaratmadığını anlatmamız gerekiyor.

Sermayenin çıkarını doğanın, hayvanların ve insanların üzerinde tutmak artık gezegenimizi korkunç bir yok oluşun eşiğinde, Mars’a yolculuk planları yapma noktasına getirdi. Bir yangının ortasında otururken bize nostalji olsun diye atların daha estetik kırbaçlandığı romantik bir film açıyorlar. Vurulan bu kırbaçlara karşı takılan bu at gözlüğü insanların ayıbıdır. Bu ayıbı görmezden gelen herkes at gözlüğünün sadece tek bir türe değil, kendilerine de takıldığının farkına varmalıdır.