Sosyalist sol CHP’nin gerçekleştirdiği Adalet Kurultayı hakkında ne düşünüyor?

Pelin Daş

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan başlattığı ve 9 Temmuz’da İstanbul’da kitlesel bir mitingle son bulan Adalet Yürüyüşü sonrası Çanakkale’de toplanan ‘Adalet Kurultayı’ çeşitli tartışmaları da beraberinde getirdi. Bir yanda CHP’nin sokağı işaret etmesiyle sola yaklaştığı fikri oluşurken, kurultayda taşeron işçilik ve Kürt sorunu gibi hayati meselelerin gündemleşmemesi, içki içilmesi nedeniyle partililerin ihracı gibi gelişmeler CHP’nin dümeni esasen sağa kaydırdığını gösterdi.

CHP’nin aldığı pozisyonun AKP’nin ideolojik çizgisine hapsolduğu gerçeğini, kurultayda hazırlanan ‘Hafıza Sokağı’nda Balgat katliamı faillerinden Mustafa Pehlivanoğlu’nun fotoğrafının bulunmasına indirgeyen yüzeysel anlayışa karşı solun pozisyonunu öğrenmek için ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Alper Taş, Halkevleri Genel Yönetim Kurulu üyesi Ferda Koç, TÖPG Eş Sözcüsü Oğuzhan Kayserilioğlu ve TKP Genel Başkanı Erkan Baş ile CHP’nin ‘adalet’ arayışını ve 2019 seçimlerini konuştuk.

Alper Taş: Eksikliklerine rağmen Adalet Yürüyüşü sonrası böyle bir kurultayın yapılması önemlidir

Adalet Yürüyüşü’nde konuşulmayan konuların bir kurultay ile ele alınması oldukça önemlidir. Tek kişinin konuştuğu bir ülkede herkesin konuşabildiği bir ortam yaratmak açısından da önemlidir. Çeşitli başlıklarda çalıştaylar söz konusu oldu. Fakat bazı konular kurultayın gündemine taşınmadı; örneğin Kürt sorunu meselesi. Türkiye’nin en önemli gündemidir. Yine laiklik meselesi daha özel bir oturumun konusu olmalıydı. Dış politika, emperyalizm, uluslararası ilişkiler gibi konular gündem olmalıydı. Herkesin konuştuğu ama herşeyin konuşulabildiği bir kurultay olsaydı iyi olurdu. Eksiklikleri ile birlikte böyle bir kurultayın yapılıyor olması önemlidir.

Kurultayda yaptığım konuşmada sol politiklarla Türkiye toplumunun karşısına çıkmak gerektiğini ifade ettim. Toplumun, devlet yapısının sağcılaştığını, bütün sorunların sağ politikalardan kaynaklandığını söyledim. Meseleyi seçimlere havale etmeden, sokağı örgütleyecek birebir çalışmalara ihtiyacımız var. Başkanlık seçimlerinden önce önümüzde yerel seçimler var. Yerel seçimler ön mücadele alanı olacak. 16 Nisan’da halkın oylarının gasp edilmesi sonucu bir seçim güvenliği tartışması başlatmamız gerekiyor. Bu seçim sistemi ile halkın oylarının çalınmayacağının garantisi yok. Aynı sonuçla bir kez daha karşılaşmak ve bile bile kaybedeceğimiz bir oyunun parçası olmak zorunda değiliz. Önce seçim güvenliği üzerine bir gündem oluşturmalıyız.

‘CHP ilk sınavını yerel seçimlerde verecek’

CHP’nin önünde bir yerel seçim sınavı var. Ya daha önce olduğu gibi sağdan da oy alabilmek için sağ profilli adayları öne çıkartarak, alternatif, kamucu, halkçı yerel yönetim programı oluşturmadan; toplumsal muhalefet kesimlerini, kendi dışındaki sol, demokratik güçleri dışarda bırakarak toplumun karşısına çıkıp yine kaybedecekler, ya da Hayır’da ve Adalet Yürüyüşü’nde ortaya çıkan ‘biz’ olgusunu önüne koyup bu kesimlerle beraber kamucu, halkçı yerel programa dayalı olarak halkın ortak adaylarını belirleyeceklerdir. AKP’nin sahte adaylarının karşısına, katılımcılığı, yerel hizmetlerin kamulaştırılmasını savunan adaylarla çıkacaklardır. Birinci yol kaybettirir, ikinci yol kazandırır. Orada bunu ifade ettik.

Dünyada sağ popülizm yükseliyor. Fakat bu durumun panzehiri sağ popülizme öykünmek değil solu büyüten politikalara yer vermektir. Buna örnek; İngiltere’de Jeremy Corbyn’in yaptığı ataktır, ortaya koyduğu kamucu çizgidir. CHP böyle bir eksene gelirse bu memleketin geleceği açısından iyi olur.

Ferda Koç: Adalet Yürüyüşü CHP’nin ”yaşama refleksinin” ürünüdür

Adalet Yürüyüşü” CHP’nin “yaşama refleksi”nin bir ürünüdür. Partili Cumhurbaşkanı yargıyı güdümüne alarak siyasi bir sopa haline getirdi. Parlamento yetkisizleştirildi ve siyasi mücadelenin temel bir alanı olmaktan çıktı. Parlamenter politikaya odaklanan siyasi partilerin milletvekilleri, belediye başkanları ve örgüt yöneticileri cezaevlerine doldurulmaya başlandı. HDP’nin “sarı öküz” olarak kullanıldığı bu süreç sonunda CHP’ye de ulaştı. CHP ya yetkisiz ve işlevsiz parlamento sıralarında sızlanarak siyasi ölümünü bekleyecekti ya da muhalefetini sokağa taşıyarak siyasi varlığına yeniden temel kazandıracaktı. İkincisini yaptı.

‘CHP merkezinin önceliği “merkez sağ-merkez sol koalisyonudur”’

Elbette CHP’nin bu seçimi Türkiye siyasetiyle ilgili bütün merkezler açısından önemlidir; destek bulacak veya bulmayacaktır. Ancak CHP’nin bu seçiminin gerçek temeli Türkiye’de parlamentarizme dayalı siyasetin imkansız hale getirilmiş olmasıdır. Adalet Yürüyüşü’ne gösterilen ilginin dağılımı, niteliği, ulaştığı nicelik ve gördüğü tepki önemli bir şeyi gösterdi. 16 Nisan hileli referandumu sonrasında Erdoğan diktatörlüğüne karşı gelişen ve CHP’nin de katkısıyla “yatıştırılan” toplumsal tepki gerçekte yatışmamış nüfusun nitelikli çoğunluğuna yayılmıştır. Bu çoğunluk doğal olarak Adalet Yürüyüşü’nü başlatan CHP’den Erdoğan diktatörlüğünü durduracak bir siyaset de talep etmektedir. Adalet Kurultayı, CHP’nin bu siyaset talebini karşılamaya yönelik bir ilk adımı olarak gözüküyor. Bu “ilk adım”, CHP kurmayının Erdoğan diktatörlüğünü durdurma sorununu ele alışındaki gerçekçi olmayan yaklaşımı göstermiştir. CHP genel merkezinde şu an inisiyatifi elde tutan bu kurmay için öncelik egemen güçlerin desteğini alan bir siyasi alternatif üretmektir. Bu ise bir “merkez sağ-merkez sol koalisyonudur”. Adalet Kurultayı’nın genel akış planına damgasını vuran bu yaklaşım olmuştur. Ana başlıklarda düzenlenen panellerde sol sosyal demokrasiye, sosyalistlere ayrılan yerin darlığı ve demokratik Kürt siyasetinin hiç yer verilmemesinin arkasında bu tercih bulunuyor. Bu yaklaşım toplumun hayır diyen geniş kesimlerini Erdoğan diktatörlüğünü durduracak bir çizgide birleştirme yeteneğinde değildir.

‘CHP “sağla oynaşarak” kendi solunu pasifize eder’

Türkiye’de Erdoğan diktatörlüğüne karşı direnme eğiliminde olan siyasi eğilimler, soldan sağa uzanan geniş bir yelpaze oluşturmaktadır. Bu yelpazenin sol ucunda sosyalistler ve demokratik Kürt hareketi, sağ ucunda MHP muhalefeti bulunmaktadır. Toplamı yüzde 55’lere ulaşan bu yelpazenin yüzde 13-14 kadarı HDP ve sosyalist soldan, yüzde 8-10 kadarı da MHP ve muhafazakar sağdan oluşur. Dolayısıyla CHP’nin muhafazakar sağla yapacağı ittifak sosyalist sol ve Kürt Hareketi’ni dışarda bırakır. CHP “sağla oynaşarak” kendi solunu pasifize etmekle kalmaz, Adalet Yürüyüşü ile kazandığı canlılığı da yitirir. Bununla birlikte Adalet Kurultayında yapılan çalıştaylar CHP tabanının “kurmayın” aksine sola yöneldiğini ve gerçekle bağının daha güçlü olduğunu da gösteriyordu.

CHP’nin hayırcı çoğunluğun endişeli arayışına kendi sosyal demokrat yanıtını üretmeye öncelik verse ve Adalet Yürüyüşü ile elde ettiği siyasi inisiyatifle “hayırcı çoğunluğun” bütün siyasi kanatlarıyla bu yanıtlar üzerinden diyalog kurmaya çalışsa bundan daha heyecan verici sonuçlar üretirdi. Yine de CHP’nin sokak siyasetinde yolun başında olduğunu dikkate almak gerekir. Bu CHP açısından bir arayış ve öğrenme süreci.

‘Diktatörlük yenilecekse 2019’dan önce yenilecek’

CHP’nin sokağın dilini hızlı öğrenmesini ve bu arayış sürecini sonsuza kadar sürdürmemesini diliyorum. Çünkü diktatörlük yenilecekse 2019’dan önce yenilecek. Diktatörlük sandıkta yenilmez. İçinde bulunduğumuz durumda CHP’nin sağdaki arayşının, bu yüzden de tabanda bir karşılığı yoktur. Yürütülmesi gereken siyaset Türkiye’nin sorunlarına solun 40 yıl içerisinde biriktirdiği ortalama değerler ve fikirler üzerinden – kamu mülkiyeti, kollektivizm, dayanışmacılık, eşitlik, özgürlük, adalet- bir ortak payda üretmektir. Egemen güçlere ya da devlet içerisindeki bir takım merkezlere bel bağlayarak diktatörlüğün 2019’dan önce yenilebileceği, durdurulabileceği ya da hatta sınırlandırılabileceği hayalini kurmamak gerekir. Diktatörlüğü yenecek olan halktır, halkın diktatörlüğe karşı direnişidir. Uluslararası siyasetin, Türkiye Devleti ile, egemen sınıfları ile kurduğu ilişkiler bugüne kadar demokrasiden yana bir etkide bulunmamıştır. Dolayısıyla bizim odaklanmamız gereken yer, Türkiye egemen sınıfları ya da kapitalist egemenlik sisteminin önemli merkezleri Almanya, Fransa, İngiltere değil Türkiye halkıdır. Halka odaklanmayan bir ‘diktatörlüğü yenme stratejisi’nin başarı şansı yoktur.”

Oğuzhan Kayserilioğlu: Neo-liberal saldırılara, Kürt meselesine yönelik bir şey söylemeyen bir demokrasi kurultayının hiçbir anlamı yoktur

Türkiye’de yoğun baskı koşulları hakim olduğu için demokrasi mücadelesi öne çıkıyor. Dolayısıyla en küçük bir birlikten bile gelecek en küçük katkıyı önemsemek gerekiyor. Bu açıdan CHP’nin yaptığı kimi şeylerle oradaki halkçı, yurtsever, demokrat insanları düşünerek sosyalistler ilişkilenir. Fakat kurultay biraz farklı bir zemine kaydı. Adalet Yürüyüşü ve sonrasında yapılan miting ile ortaya bir demokratik halkçı enerji çıktı. Bunun istenmediği anlaşılıyor. Çanakkale’de yapılan kurultay bu enerjiyi tümüyle CHP’nin kontrolünde olan bir alana çekmiş oldu. Oradaki sosyalistlerin çabaları tabi ki anlamlıdır. Ama kurultay ile CHP’nin kendi amacının ortaya çıkan bu enerjiyi daha dar bir alana çekmek olduğu anlaşıldı. Neo-liberal saldırılara, Kürt meselesine yönelik bir şey söylemeyen bir demokrasi kurultayının hiçbir anlamı yoktur. Ankara’nın gizli koridorlarında git-gellerle ilgili şeylerdir. O noktada hakim olan zaten Erdoğan’dır. CHP’nin attığı adımlar hiçbir şey ifade etmez, aksine Erdoğan’a hizmet etmiş olur. CHP Adalet Yürüyüşü ve mitingi ile yarattığı enerjiyi kurultay ile boşluğa doğru vermeye çalışıyor. CHP merkezinin kendi yarattığı dalgadan korktuğu anlaşılıyor.

‘CHP 2019 için Akşener ile bir eksen kurmayı deneyip HDP’yi de bu durumu kabul etmeye zorlayacaktır’

Kurultaydan gördüğümüz kadarıyla CHP’den her şey beklenir. Yeni bir Ekmeleddin vakasının karşılığı yok. Sanırım Akşener ile bir eksen kurmayı deneyip HDP’yi de bu durumu kabul etmeye zorlayacaklardır. 2019 seçimleri hem önemlidir hem de önemi yoktur. Çünkü 2019’a kadar olan süre çok önemlidir. Normalde bir ülke açısından 1-2 sene çok kritik değildir. Fakat Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda kritik olan konu; bu zaman aralığı iyi değerledirilemezse 2019 seçimlerinin hiçbir anlamı olmadığıdır. CHP’nin, HDP’nin kendi girişimlerini devam ettirdiğini ve sosyalistlerin bulundukları yerlerden kendi tarzları ile mücadeleyi sürdürdüklerini ve adım adım bunların bir ortaklaşmaya doğru gittiğini düşünelim. Bu bir hat çizecektir ve diktatörlük girişiminin önünü tıkayacaktır. En azından bir gerginlik ekseni yaratılacaktır. CHP’nin kurultayda yaptığı 2019’a yönelik bir strateji çizmektir. Kimi aday gösterelim vs konuşmalarının hiçbir anlamı yok. Biraz durumu kabullenip, yeni kurulacak rejimin içerisinde, ”Kemalist Cumhuriyet tasfiye edilip yerine ‘Erdoğanist bir cumhuriyet’ kurulursa nasıl yer buluruz” diye düşündükleri anlaşılıyor. CHP, ‘Erdoğanist Cumhuriyet’e karşı muhalefeti konsolide edip, sanki yeni rejime muhalefetmiş gibi bir hava verip bu pozisyona yerleşiyor. Yeni rejimin sol kanadı mı olacak, hangi kanalı olacaksa..

CHP yöneticilerini aşan şekilde büyük sermaye güçlerinin tercihinin de bu yönde olduğu ortaya çıkıyor. Ancak bir halkçı zorlama olursa CHP bu zorlamadan vazgeçebilir. Sosyalistler açısından önemli olan şimdi ne yaptığımızdır. 2019’u sonra düşünmek lazım.

‘CHP’nin şemsiyesi altına giren sol orada yer bulamayacak itibar kaybına uğrayacaktır’

Bir kısım sosyalistin CHP’nin açtığı şemsiyenin altına girip orada bir yer kapmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Bu çok ağır bir hatadır. Orada yer bulamayacaklar, itibar kaybına uğrayacaklar. Bunu göremiyorlar. Başka bazı güçlerin de tamamen HDP’ye yedeklendikleri ve kendilerini tümüyle Kürt halkına destek olmak noktasına çektiklerini görüyoruz. İkisini eşitlemiyorum, birisi tabi ki demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren bir halka destektir, çok daha anlamlıdır. Öbürü başka bir şeydir. Sosyalistlerin sosyalistlik yapması gerekiyor. Ama bir panik var, olanlara anlam verememe ve büyük güçlerden birisine doğru gitme paniği var sosyalistlerin arasında. Paniği aşıp sosyalistlik yapanlar var, onların da varlığını sürdürmesi gerekiyor. Eğer sosyalist solda böyle bir ağırlık noktası oluşabilirse, süreç o zaman CHP içerisideki demokratlarla ve Kürt Özgürlük Mücadelesi ile bir ortak eksene gidebilir ve bir demokratik cumhuriyete akabilir.

Erkan Baş: Kurultay’ın amacı sağı kapsama, sağa seslenme olarak belirlenmiş

Sanıyorum meseleye çift taraflı yaklaşmak gerekiyor. Birincisi “adalet” talebinin tek başına Türkiye’de milyonlarca insan açısından AKP/Saray rejimine karşı mücadelenin kodlarından birisi haline geldiği gerçeğidir. Özellikle Adalet Yürüyüşü ve ardından gerçekleşen kitlesel miting, sadece AKP/Saray rejimine karşı duran milyonlarca insan olduğunu göstermedi. Bu milyonların aynı zaman kararlı karşı duruşlarının devam ettiğinin bir kez daha görülmesini sağladı.

Adalet Kurultayı ise, belki biraz da sivrilterek ifade etmek gerekirse, temel işlevi, Adalet Yürüyüşü’nde kendisini gösteren ilerici dinamiği, direniş çizgisini sağa çekmek amacıyla örgütlenmiş bir görüntü verdi. Elbette konuşmacılar arasında çok değerli kimi isimler de vardı ama görebildiğimiz kadarıyla esas amaç sağı kapsama, sağa seslenme olarak belirlenmiş.

Bize göre daha önemli olansa halkın soldan direnişini temsil ettiği için toplumsal destek görmüş yürüyüş ile kıyaslandığında kurultayın aynı toplumsal desteği alamamış olmasıdır. Solda durmayan hiçbir projenin başarı şansı olmadığını ortaya koyan bir örnek olarak değerlendirebiliriz.

Daha özel olarak sol açısından baktığımızda ise kendisini CHP’nin açtığı yoldan yürümekle sınırlandıran yaklaşımların sınırını da gösteren bir örnek de diyebiliriz. Bizim yüzümüzü dönmemiz gereken alan, deyim yerindeyse “yukarıdaki” hesaplardan daha çok sokaktaki adalet mücadelesinin büyümesidir. “Yukarısı” ancak burayla etkileşimi bağlamında konumuz olmalı.

‘Türkiye’de toplumsal muhalefetin önüne 2019’a kadar beklemeyi, sabretmeyi koyan bir strateji sadece yanlış bir strateji değildir adlı adınca ihanettir’

2019 sorusu çok boyutlu bir soru, kısa kısa önemli gördüğümüz kimi noktalara değinerek başlayayım.

Birincisi, “2019 stratejisi” kavramı ilk olarak hemen 16 Nisan referandumunun hileli sonuçlarından sonra dile getirilmiş ve esas olarak hileli sonuçların kabul edilmesine vesile olmuştu. O gün söylediğimizi tekrar etmek zorundayız, Türkiye’de toplumsal muhalefetin önüne 2019’a kadar beklemeyi, sabretmeyi koyan bir strateji sadece yanlış bir strateji değildir adlı adınca ihanettir. Çünkü bundan yenilgiden başka bir şey çıkmaz.

İkincisi, Türkiye’de bugün seçim olmuyorsa bunun esas nedeni Tayyip Erdoğan’ın bugün gerçekleşecek bir seçimde istediğini alamayacağını görüyor olmasıdır. Bu önemlidir. Örneğin AKP’nin göstermeye ve gösterilmeye çalışıldığı kadar rahat bir durumda olmadığını vurgulamak lazım. Bir başka konu, koşulları oluşturduğuna inandığı anda baskın bir seçim yapacağı sonucu çıkar. 2019’a kadar sürmesi bir olasılıktır ancak bugünün verileriyle daha güçlü olasılık 2018 yılı içinde gerçekleşmesidir.

‘İktidarın çöküşünün seçimler dolayımıyla gerçekleşeceğini düşünüyoruz’

Üçüncü vurgulamak istediğim konu da şu, sol kamuoyunda genellikle AKP/Saray rejiminin seçim yoluyla yenilemeyeceği vurgulanıyor. Buna esas olarak katılıyorum, Erdoğan, seçimleri kaybedince “halkımız şimdi bize ana muhalefet görevi verdi” diyerek sonuçları kabul edip, kenara çekilebilecek birisi olmadığını göstermiştir. Bunu özellikle vurgulamakla birlikte, iktidarın çöküşünün seçimler dolayımıyla gerçekleşeceğini düşündüğümüzü de eklemeden geçmeyelim. Dolayısıyla bundan sonra seçimlerle ilgilenmeyelim diyen bir bakışın bugünün Türkiye gerçekleri açısından apolitik bir tutum olduğunu düşünüyorum.

Daha da uzatabiliriz ama toparlarsak, öncelikle Türkiye’nin tüm ilerici güçlerini, emekçi halkımızı önümüzdeki hesaplaşmaya bugünden hazırlanmak gerektiği konusunda uyarıyoruz. AKP/Saray rejiminin yaşadığı sıkışmanın en önemli nedeni türlü baskı, şiddet ve zora rağmen teslim olmayan, kararlı bir biçimde mücadeleye devam eden halk güçleri olduğu gerçeğinin altını kuvvetle çizmek isterim. Bu, esasen AKP’yi iktidardan indirecek gerçek gücün ne olduğunu da bize gösteriyor.

‘2019 için esas hazırlık karşı AKP/Saray kuvvetlerini alaşağı edebilecek devrimci bir halk hareketini inşa etmek üzere yapılmalıdır’

Devrimciler, 2019 stratejilerini bu gücün aktif biçimde sahaya çıkarabileceği, mücadeleyi yayabileceği, derinleştirip güçlendireceği bir bakışı merkeze alarak oluşturmak zorundadır. Bu sandığa sıkışmış bir siyasal bakışla mümkün değildir fakat sandık mücadelesine de hazır olmayı mutlaka gerektirir. Esas hazırlık ise, örneğin seçimleri kaybetmesine rağmen teslim olmama olasılığına karşı AKP/Saray kuvvetlerini alaşağı edebilecek devrimci bir halk hareketini inşa etmek üzere yapılmalıdır. Bu nedenle bizim açımızdan 2019 stratejisinin güncel ve acil ayağı, bağımsız bir siyasal hat ekseninde emekçi halkın en geniş güçlerinin yan yana omuz omuza bu iktidara karşı dövüşebileceği bir halk örgütlenmesinin yaratılmasıdır. 2019 ve sonrasında ne olup olamayacağını esas olarak bu mücadele belirleyecektir.